Kara gündeme BeşiktaşKarası!

http://www.bbc.co.uk/turkce/spor/2015/02/150220_besiktas_liverpool_izlenim

 

Beşiktaş, dün akşam UEFA Avrupa Ligi 2. tur maçı için Liverpool karşısına çıktı.Siyah beyazlılar maçı son dakikalarda gelen penaltı golüyle kaybetse de Beşiktaş taraftarları Anfield stadında varlıklarını fazlasıyla hissettirdi. Aylin Yazan’ın izlenimleri:

Soğuk, yağmurlu bir İngiltere gününde sadece yayalara açık bir alışveriş caddesindeyim. Arada bir, hatta sıklıkla, yanımdan geçen insanlarla Türkçe selamlaşıyorum. Ne ben onları tanıyorum ne onlar beni, selamın nedeni ise üzerimizdeki siyah beyaz renkler.

Beşiktaş’ın UEFA Avrupa ligi 2. tur maçı için Liverpool’dayız. Beşiktaşlı taraftarların bir kısmı İstanbul’daki karlı hava nedeniyle gelememiş. Gelebilenler heyecanlı. Ben de Türkiye’den gelmiş bir ekibe dahil oluyorum.

Etraftaki barlara, kafelere dağılmış halde irili ufaklı Beşiktaşlı gruplar var.

Arada Liverpool’lu taraftarlar yanımıza gelip şakalaşıyor. Konu acaba 2007’deki 8-0’lık mağlubiyete gelir mi diye biraz gerilmiyor değiliz. Ama bizim karşılaştığımız hiç kimse 6 Kasım 2007 faciasını yüzümüze vurmuyor.

O sırada sokaktan gelen Türkçe tezahürat sesini duyanlar, bulunduğu yerlerden çıkıp tezahürat yapıp gruba katılıyor. “Fareli köyün kavalcısı”nı takip edercesine takılıyoruz biz de grubun peşine.

Beşiktaşlı futbolcuların kaldığı otelin önünde buluyoruz kendimizi. Maça daha 5 saat var. Bazı futbolcular camlardan el sallayarak bu desteği kabul ediyor. Maç saati yaklaştıkça çevremdeki taraftarların heyecanı strese dönüşüyor.

Liverpool futbol takımının maçlarını oynadığı Anfield Stadyumu’nda üzerinde “You will never walk alone” (Asla yalnız yürümeyeceksin) yazan kapının altından geçip kale arkasında Beşiktaşlı taraftarlara ayrılmış yere gidiyoruz.

Girişe “Hoşgeldiniz Beşiktaş hayranları” yazan bir tabela asmışlar. Yazı biraz kırık bir Türkçe’yle de olsa taraftarları mutlu ediyor. Konuk takım taraftarlarına yaklaşık 2 bin 500 koltuk ayrılmış.

Biletlerin tümü satılmış olsa da, hava muhalefeti nedeniyle gelemeyen, ya da ancak ikinci yarıya yetişebilenler var.

Benim Avrupa’daki ilk maç tecrübem. Giriş çıkışın bu kadar düzenli ve sorunsuz olması, alışkın olduğum bir maç manzarası değil. Liverpool koltukları ise bu düzene alışkın Liverpoollular tarafından son 15 dakikada dolduruluyor.

Karşımızda üzerinde 8 yazan bir bayrak dalgalanıyor. Ama taraftar umutlu, “bu kez farklı olacak” diyorlar.

Maç başlıyor, Liverpool taraftarı koltuklarında, çoğunlukla sessizce oturuyor. Televizyondan izlediğim maçlarda görüp de inanamadığım bir sakinlik hakim ev sahibi takımın taraftarlarına. Beşiktaş’ın bu sezon İngiltere’de oynadığı diğer Arsenal ve Tottenham maçlarına da gitmiş olan Sait bu şaşkınlığımı görüyor: “Bunları cezalarla mum etmişler zamanında” diyor.

Ben yine de bir dönem holiganlıklarıyla nam salmış İngiliz taraftarların sakinliğine şaşırmadan edemiyorum.

Beşiktaş taraftarı ise hep ayakta, tezahüratlar durmuyor. Ama İstanbul’dan gelmiş bazı taraftarlar, tribünlerin performansından memnun değil, “Avrupa’dan gelenler İnönü atmosferini bilmiyorlar” diye yakınıyor yanımdaki bir başka Beşiktaşlı.

İnönü Stadyumu’nun inşaatının bir an önce bitmesini istiyorlar, ama bu sezon sonuna yetişeceğine pek inamıyorlar.

Beşiktaş taraftarı geçen hafta Tarsus’ta tecavüz girişiminin ardından öldürülen Özgecan Aslan’ı da unutmuyor. Açılan bir pankartta “Yasta değil isyadayız”ın İngilizcesi yazılı.

85. dakikada Liverpool’un penaltıdan attığı gol, Beşiktaş tribününü biraz daha ateşliyor. Tezahüratlar daha sesli söylenmeye başlıyor. Ama geride kalan dakikalar Beşiktaş’ın gol bulmasına yeterli olmuyor.

Stadı sakince terkediyoruz. Liverpool’a verilen penaltı haklı mıydı haksız mıydı tartışması sürüyor bazı grupların arasında. Oynanan futboldan çok memnun olunmasa da çoğu Beşiktaşlı İstanbul’da 26 Şubat’ta oynanacak rövanş maçı için umutlu.

Hava soğuk, herkes çok üşümüş… Yeniden “Asla yalnız yürümeyeceksin” yazan kapının altından geçiyoruz, ve Beşiktaşlılar bağırıyor “Bölünür senin için uykular, gidilecek çok deplasman var”.


BBC Türkçe'nin Youtube kanalı için Cenk Erdil ile birlikte hazırladığımız Arşiv Odası, her perşembe www.youtube.com/bbcturkce'de

BBC Türkçe’nin Youtube kanalı için Cenk Erdil ile birlikte hazırladığımız Arşiv Odası, her perşembe www.youtube.com/bbcturkce‘de


‘Arşiv Odası’nda bu hafta Ahmet Kaya var

75. yılını kutlayan BBC Türkçe Servisi’nin, dijital medya platformu YouTube için hazırladığı Arşiv Odası’nın yeni bölümünde Ahmet Kaya ile 1996 yılında yapılmış bir röportaja yer veriliyor.

Ahmet Kaya’nın ilk albümlerindeki şarkılarından seçme bir albüm yaptığı günlere denk gelen söyleşide, müziğin Ahmet Kaya için anlamından hayatındaki diğer ilgi alanlarına, Türkiye’de sanatçı olmaktan kendi yaşamındaki değişimlere kadar Ahmet Kaya ile ilgili bilinen, bilinmeyen birçok konuya değiniliyor.

“Müzik benim için insanlara verilmek istenen mesajları müzikal dille anlatmaktır, müzik mutlaka mesaj taşımalı” diyen Ahmet Kaya, Fransa’ya gitmeden üç yıl önce verdiği röportajda ‘Türkiye dışında bir yerde sanat yapabileceğine, üretebileceğine inanmadığını’ da söylüyor.

ARŞİV ODASI’NIN YOUTUBE SAYFASI İÇİN TIKLAYIN

Zeki Müren ile başlamıştı

Yapımcılığını Cenk Erdil ve Aylin Yazan’ın ortaklaşa üstlendiği programın ilk bölümü, BBC Türkçe Servisi’nin 75. kuruluş yıldönümü olan 20 Kasım’da, 1976 yılından bir Zeki Müren söyleşisi ile başlamıştı.

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/11/141126_arsiv_odasi_ahmet_kaya

https://www.youtube.com/watch?v=tkni1KLQN3c&list=PLOqqjXTKXvwZb_QY8y5yD952Wdl1Yh_HXhttps://www.youtube.com/watch?v=tkni1KLQN3c&list=PLOqqjXTKXvwZb_QY8y5yD952Wdl1Yh_HX


Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası: BBC Proms’ta Türkiye’den ilk orkestra

Aylin Yazan/ BBC Türkçe, Londra

Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO), dünyanın en büyük klasik müzik festivallerinden kabul edilen BBC Proms kapsamında, 29 Temmuz’da Londra’daki Royal Albert Hall’da konser verdi.

Festivale Türkiye’den davet edilen ilk orkestra olan BİFO’nun konserini yaklaşık 6 bin seyirci izledi.

Sascha Goetzel yönetimindeki BİFO, “Oriental Promises” (Doğu’dan vaatler) başlıklı konserde Balakirev’in Islamey, Holst’un Beni Mora, Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırma Uvertürü, Händel’in Solomon Uvertürü, Respighi’nin Saba Melikesi Belkıs eserlerini seslendirildi.

Konserde ayrıca büyük Rus besteci Sergey Prokofiev’in torunu Gabriel Prokofiev’in 1. Dünya Savaşı’nın başlangıcının 100. yılı için bestelediği keman konçertosunun da dünya prömiyeri gerçekleştirildi.

BBC Radyo 3’ten canlı yayınlanan konser, 31 Ağustos’ta da BBC 4 televizyonunda yayımlanacak.

BBC Türkçe’den Aylin Yazan, konser öncesi son prova sırasında, BİFO müzisyenleriyle görüştü.

1895’ten bu yana düzenlenen Proms, sekiz hafta süren 100’e yakın konserden oluşuyor.

İngilizce “Promenade” (gezinmek) kelimesinin kısaltması olan “Proms” festivalinin amacı, rahat bir atmosfer içinde, olabildiğince geniş kitlelere en yüksek ölçütler içinde müzik sunmak.

1927 yılında BBC’nin finansal olarak sahiplendiği projede, bu nedenle, her konserde yaklaşık bin adet düşük fiyatlı, ayakta bilet satılıyor.


Soma’da maden faciası


Fındık fıstıııkk oooohh

***11.03.2011 tarihli Radikal gazetesinde yayınlanmıştır****

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&Date=11.03.2011&ArticleID=1042571&CategoryID=132

Evet evet, hiiiiç böyle konulara girmeyelim, lütfen samimiyetten uzak duralım.

Evet, kadın olmak çok güzel, çok şahane bir şey. Düşünsenize, sizin için  bir gün bile var. Ezilmişliğimizin vesikası, tokat gibi! Yılın o günü çok güzel konuşmalar yapar herkes, özellikle yılın 364 gününe sahip erkekler. Hatta o gün, o kadar kibarlaşırlar ki ‘hanım’ derler size, böyle bir içinizi okşarlar, mayışırsınız filan.
Hele ki bu günü çeşitli şekillerde kutlayabilen hanımlar pek bi şanslıdır. Ben de onlardan biriydim bu yıl. Efsane! Kadınlar Günü’nde kadınlığıma kadınlık katacak bir  dinledim: ‘Beslenme alışkanlıkları ve fazla kilolardan kaçınma’ üzerine. Hayalimdeki Kadınlar Günü kutlamalarının en birinci sırasındaki. Sanırım Washington’daki büyükelçilik konutumuzu dolduran 200 kadar kadının da en büyük hayali buydu ki çok eğlendik hep birlikte.

Sağlıklı beslenmeyi hepimiz öğrenmeliyiz
Şimdi Washington’daki büyükelçiliğimizi,  etkinliği düzenleyenleri ya da bizi bilgilendiren, Ankara’da zamanında sosyete diyetisyenliği de yapmış Sevil Kramer’i kırmak değil amacım, hepsinin yanaklarından öper, tebrik ederim. Sağlıklı beslenmeyi hepimizin öğrenmesi gerek ve bu tebrikte gayet samimi, ciddiyim.
Hele büyükelçimizin bizleri ağırlayan eşi gerçekten şirin, evini bizden sakınmayan, anaç bir kadın. Büyükelçilik konutu, Tan çifti sayesinde buradaki  toplumuna açıldı, bayağı da ilham verici bir yer olduğunu onlar sayesinde gördük.
Hatta Tan çifti beni bir gece yatıya çağırsa çok güzel olur mesela. Ben de gazetecilik mesleğimin hayatıma getirdiği maddi bolluğun beni şımartmaması için odasını kiraya verdiğim 1 oda-1 salon evimin salonundan başka  bir geceliğine de olsa yatmış olur, şömineyi yakar, Atamın büyük bir öngörüyle Cumhuriyetin ilk yıllarında büyük zorluklarla aldığı rezidansta Türk kadınlarının halini düşünürüm.

Böyle güzel bir ortam
Velhasılıkelam özgürlükler ülkesinin başkentindeki başarılı, modern Türk kadınlarımızın kutlaması böyle güzel bir ortamdaydı işte. Neler öğrenmedim ki! Mesela selülitlenmeye başladıktan sonra normalden daha az su içmem gerektiğini, bir kadeh içkide çok fena kalori olduğunu, hele bunu bilgisayar karşısında hiç yerimden kalkmadan içersem daha da fena kilo alacağımı, ama merak etmemem gerektiğini, çünkü ev ya da bahçe işleri yaparsam aldığım bu fazla kilolardan kurtulabileceğimi öğrendim. Zaten o sırada salondaki tüm kadınların yüreğine su serpildiğini hissetmemek de elde değildi.

Girilmeyen detay
Ha bu arada sevişerek kalori harcayabileceğimiz detayına girilmedi. Belki yeni tanışmış olmanın verdiği çekingenlik, belki kutlamada birkaç erkeğin de olmasının verdiği utangaçlık, sevişmenin bu faydasını öğrenemedik biz kadınlar. Ama dediğim gibi, beni en çok sevindiren, bunları, yani daha ince olup, gelecekteki ailemi nasıl beslemem gerektiğini bu şahane günde, bize adanan Kadınlar Günü’nde öğrenmem oldu.
Artık erkeklerin beni daha da çok beğenmesi, başta medya olmak üzere, toplumdan bize yönelen ‘zayıf ol’ baskısı karşısında ne yapacağımı çok daha iyi bilen, tam bir kadınım. Bu arada 1.60 boyum var, 52 kiloyum, buluşmak isterseniz hazırım.
Ne olur, biz hep böyle yapalım. Kadına yüklenen rolleri daha da perçinleyeceğimiz kutlamalar düzenleyip, birbirimize sahte gülücükler dağıtalım.

Şiddete de değinildi
Tabii hakkını vermek lazım. Memleketimde son 7 yılda yüzde 1400 artan kadına şiddete de değinildi kutlamada. Kadınların maruz kaldığı bu şiddete çok üzüldüğümüzü belirttik hepimiz ve resepsiyonun gelirinin Morçatı Kadın Sığınağı Vakfı’na gideceğini düşünerek bu gece rahat bir uyku çekeceğiz.
Ama sakın bundan öteye gitmeyelim. Birçoğu sosyal hayatta kendisine, Türkiye’deki hemcinslerinden daha fazla yer edinmiş olan kadınlarımıza, o görmedikleri hemcinslerinin hayatlarına para dışında nasıl yardım edebileceklerine dair bir şey göstermeyelim, onları cesaretlendirmeyelim.
Mesela Amerika’da eşinden şiddet gören Türk kadını var mı, varsa bu ülkedeki haklarından haberdarlar mı, onlara destek olan var mı, merak etmeyelim. Sonra mesela Amerika’daki kadın-erkek sivil hak savunucularını çağırıp onlardan sivil toplumda nasıl daha aktif olabileceğimize dair bilgi almayalım. Ya da Amerikan Kongresi’ndeki 74 kadından (ki yüzde 15 gibi bir orana denk geliyor, tahminimden daha az) biriyle kadınların siyasi hayatta kendilerini nasıl kabul ettirebileceklerini, erkek egemen güç yapılarında nasıl var olabileceklerini filan konuşmayalım, deneyimlerimizi paylaşmayalım.
Türkiye’ye dair projeler üretmeyelim. Ya da mesela saçlarını 2 numara kestiren bir kadın modelin bu kararla iş hayatını da bitirişini gözümüze sokan bir belgeseli izleyip üzerine bizden beklenen görüntülere nasıl büründüğümüzü, kendimizi bu yolda nasıl buhranlara soktuğumuzu, iki yaşlanıp buruşunca nasıl çürük elma muamelesi gördüğümüzü, medyadaki kadın imajını, bizi öpmek isteyenleri filan konuşmayalım. Giydiklerimizle, giymediklerimizle nasıl yargılanıyoruz, etkinlikte neden hiç türbanlı kadın yoktu, kendimize sormayalım. Türbanlı kadınlar da gelip anlatmasın bize yaşadıklarını, uzak dursunlar bizden, kendilerinden daha farklı yaşayan kadınlardan korkarak ya da çekinerek erkek dünyasına sığınsınlar. Evet evet, hiiiiç böyle konulara girmeyelim, lütfen samimiyetten uzak duralım. Erkekler siz de hiç katılmayın bu tarz etkinliklere, tamam mı, biz böyle iyiyiz. Sağlıklı besler, sağlıklı beslenir, iş hayatındaki başarılı kadınları, çığır açtıkları için sınıfımızın gurur köşesinde sergiler, neden hâlâ kadınlara özel bir günün var olması gerektiğini sorgulamadan bu yüce günümüzü kutlarız biz.
Ha son olarak bir de ‘bayanlar günü’ kafası var ki o boyuta hiiiç girmek istemiyorum, sıkıcı oluyorum…
Not: Bu yazı, organizasyonu düzenleyenlere değil, aslında kendime yazılmış bir eleştiridir. Sevil Kramer’e sağlıklı beslenme önerileri ve piyanist Gülsin Onay’a muhteşem resitali için teşekkür ederim. Gerçekten Washington’da yoğun çalışma temposundan zaman ayırıp böyle organizasyonlara önayak olan kadınları takdir ediyorum. Çabalarınızın hakkını vermek gerekiyor. Sadece hepimiz, tüm kadınlar, ellerinde diğer hemcinslerine göre daha fazla fırsat olan kadınlar, gözlerimizi biraz daha çok açalım istiyorum.
(CNN Türk Washington temsilcisi)



WASHINGTON’DA MÜZİK DİPLOMASİSİ

Washington’daki Türkiye Büyükelçilik rezidansı müzik yoluyla kurulan kültürler arası diyaloğun merkezi haline geldi. Geçtiğimiz hafta Türk ve Ermeni müzisyenleri ağırlayan rezidans, Atlantik Records’un kurucusu Ahmet Ertegün anısına da bir dizi jazz konserine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.

(continue reading…)


ABD’DE TUCSON SALDIRISININ AÇTIĞI YARALAR

http://www.bbc.co.uk/turkce/izlenim/2011/01/110115_fooc_us_gabrielle_giffords.shtml

BBC Türkçe

Aylin Yazan

Washington

ABD’nin başkenti Washington’daki Cannon Kongre binasındayım.

Binanın büyük kubbesinin altındaki salonda iki defter ve sessizce sıra bekleyen insanlar var. Burası, Cumartesi günü Arizona’daki suikast girişiminin hedefi Kongre üyesi Gabrielle Giffords ve diğer yaralılar adına açılan “iyi dilek” defterlerinin bulunduğu yer…

Saldırının ardından başlayan tartışmanın gürültü patırtısının aksine, buraya hüzün ve derin bir sessizlik hakim. Yüzlerce sayfayı binlerce mesajla dolduran Amerikalılar, saldırıdan mucizevi bir şekilde kurtulan Giffords’a “yanındayız” diyor… (continue reading…)


WASHINGTON DC: GÖRÜNENİN ÖTESİNDEKİ BAŞKENT

(THY’nin yayın organı Skylife’ın Aralık 2010 sayısında yayınlanmıştır)

Küçük ve kozmopolit yaşamını sokaklarına cömertçe dağıtan Washington, D.C. ziyaretçilerine bildikleri tüm diğer başkentlerden farklı bir tecrübe vadediyor.

Distributing its largesse generously in the form of a cosmopolitan way of life on a small scale, Washington, D.C. promises visitors a different experience from that of all other capital cities.

İzlediğimiz filmler, hakkında haberlerde gördüklerimiz hemen hepimizin kafasında bir Washington, D.C. imajı yaratmıştır; siyasetçilerin ve ajanların kol gezdiği, karmaşık ilişkiler, skandallar ve komplo teorileriyle bezeli bir başkent.

Ben de Washington, D.C.’yi, namıdiğer dünya siyasetinin kalbini görmeden önce aynı önyargıya kapılmış, her tarafta yüksek beton binalar, önlerine bakarak yürüyen insanlar ve siyasetçileri koruyan güvenlik ordusunun barikat kurduğu yollar görmeyi beklemiştim. Ama gerçek D.C. bambaşka bir yüzle karşıladı beni.

We all have an image of Washington, D.C. in our heads from things we’ve seen in movies or on the news: a capital seething with scandals, conspiracy theories and a web of complex relations, where politicians and intelligence agents haunt the streets. I too was a victim of such prejudices before I saw Washington, the so-called center of world politics. I had expected see tall concrete buildings on all sides, people walking along staring straight ahead, roads blockaded by an army of secret service agents safeguarding the politicians. The real D.C. however greeted me with a completely different face. (continue reading…)

1 Comment more...

ABD ÇAY PARTİSİ’Nİ ANLAMAYA ÇALIŞIYOR

http://www.bbc.co.uk/turkce/cep/izlenim/2010/10/101030_fooc_us_aylin_yazar.shtml?page=all#page2

BBC Türkçe

Aylin Yazan

Washington

Çay Partili protestocular

Başkent Washington’da, duvarları barış yazıları, Martin Luther King’in ve Başkan Barack Obama’nın pop art resimleriyle bezeli bir cafedeyim.

Burası buram buram siyaset kokan kentin, hükümet binaları dışında da süren siyasi yaşamında çok önemli bir yer, Busboys and Poets adlı bir cafe.

Irak kökenli bir sanatçı ve barış aktivisti tarafından kurulmuş. Kısa sürede de sanatçıların, savaş karşıtlarının ve ilerici siyasi kanadın buluşma noktası haline gelmiş bir yer.

Bu kez içeride tartışılan konu ise mekan ve müdavimleriyle tezat oluşturan Çay Partisi Hareketi. Hemen hepsi siyasi bir yapı içinde aktif olan kalabalık, kendilerine Çay Partisi Hareketi’nin 2 Kasım’da yapılacak ara seçimler öncesi nasıl bu kadar etkili hale geldiğini soruyor… (continue reading…)


Categories

Bağlantılar

Copyright © 1996-2010 Aylin Yazan. All rights reserved.
Jarrah theme by Templates Next | Powered by WordPress